top of page

Banktakiler

  • Yazarın fotoğrafı: Selcan Kırnal
    Selcan Kırnal
  • 19 Eyl 2023
  • 5 dakikada okunur

Unutma ki bu aşağılık dünyadasın

Kötülüğü baş tacı edip iyiliği çılgınlık sayan dünyada

Macbeth

Yıldızlı bir bahar gecesiydi, Evsiz Adam bankta uyuyordu. Parka henüz gelmiş Hayat Kadını ise köprünün korkuluklarına yaslandıktan sonra sigarasını üfledi. Etrafta kimsecikler yoktu. ‘’Bu ne be, yine mi çiçek, hay kör şeytan!’’ diye söylendi. Bordo kadife elbisesinin altına giydiği sivri topuklu ayakkabıyla, yere attığı izmaritin üstüne hırsla bastı. Bu sırada Şair telaşla parka girdi:


”Hanımefendi, buralarda intihar edebileceğim romantik bir nehir biliyor musunuz?”

”Ne? Nehir mi? Romantik mi?”

”Elbette romantik! Ben bir şairim, öyle alelade ölemem! Hem tam, 27 yaşındayım!

”Ne diyorsun sen be!” dedi ince ten rengi külotlu çorabını çekiştirirken.


Şair’in on yedi yayınevinden cevap bekleyen beş şiir dosyası, ortağı Fahri Bey’le evlenmek için Amerika’ya kaçan bir babası, buna dayanamayıp Budist rahibe olmak için Tayland’a giden bir annesi vardı. Eh, ölümü de tuhaf olmalıydı.

”Akvaryumdaki balığım sudan sıkılıp intihar ederken ben, ölmek için romantik bir nehir arıyorum… Ah! Ölmek için ne güzel zamanlar bunlar!”

Hayat Kadını ”hasbinallah, çattık, iyi mi!” dedikten sonra kıvırcık turuncu saçlarını arkaya attı. Şair ortadan kaybolmuştu. Evsiz Adam öksürmeye başladı. O zamana kadar onun varlığını hissetmeyen Hayat Kadını ”iyi misin babalık?” diye banka koştu, yaşlı adamın sırtına vurdu.


”İyiyim kızım, iyiyim. Sağ ol. Ara sıra tıkanıyorum işte. Şu suyu içeyim de, geçer.’’

Bu sırada, yaşlı adamın kadim dostu Hristo gözüktü. Köstekli saati, fötr şapkası ve Oxford ayakkabıları ile yine çok şıktı. Yaşlı adamı ziyarete gelmişti. Birbirlerine sarıldılar. Şimdi üçü bankta oturuyorlardı. Şair sevinçle yanlarına koştu. Şiir dosyası kabul edilmişti. Ama biraz düşününce, hevesi kaçtı. Çünkü bu dosyayı göndereli bir sene olmuştu. Sonra yine bir sevinç dalgası kabardı içinde. Kendi kendine konuşarak dönmeye başladı:


”Kendimi romantik bir nehre atmak yerine sevinçten mi ölsem acaba? Virginia Woolf’un cebinde sadece ağırlık taşları vardı ölüme giderken, oysa benim, benim… Aa, Bay Hristo, sizin ne işiniz var burada, bu saatte?”

”Bugün görüş günü. Ben de dostumu ziyarete geldim.”

Hayat Kadını ve Şair, aynı anda bağırdılar: ”Görüş günü mü?”

Bu sırada, semtin delisi bağırarak parktan geçti:

” Siz hiç yan yana gezen iki deli gördünüz mü? Hahaha.”

Dördü de delinin ardından bir süre bakakaldılar. Evsiz Adam sözü aldı:

”Ben ev hapsine çarptırılmış bir evsizim. İki polis her gün beni kontrole gelir. Sağ olsunlar, güvenirler bana. Gündüzleri sokakta dolanırım. Gece de işte, kıvrılırım buraya.”

Hayat Kadını şaşırdı:

”Vay be! Kofti Salih’in benden, onu ayaklarımda sallamamı istemesi kadar tuhaf bir şey bu. Üstelik tonla para verir bana bunun için. Ne adamsın be Kofti! Eh bu da bir çeşit ‘muamele’ sayılır. Ha ha ha!”


Şair, ”ben bunun şiirini yazarım” diye atıldı. Gözlerini kapattı, bir sağa bir sola süzülerek okumaya başladı:


Evsizdi.

Gökyüzü, umuttan çatısı.

Senfoni, cırcır böcekleri.

Gardiyanları, dilek tuttuğu yıldızlar.

Özgür ve tutsak.

Tutsak ve özgür.

Düşlerinde…


”Kes be Şair! Lafı amma uzattın kolot peyniri gibi. Sen devam et babalık.”

Şair gücenmişti. Dudağını bükerek banka ilişti. Elini yumruk yaparak çenesinin altına koydu. Hristo şaşkındı. Sürprizlerden pek hoşlanmazdı. Buraya dostunu görmeye gelmişti. Bir tantanadır gidiyordu. Ses etmedi.


Adam anlatmaya devam etti:

”Bir gün yine sokaklarda dolaşırken aniden yağmur başladı. Ama ne yağmur! Açık olan bir bahçe kapısı gördüm. Baktım bir de kulübe var. Girdim içine, etrafta kimsecikler yok. Yağmurun da dinmeye niyeti yok, uzandım kanepeye. Derken karnım acıktı. Tezgâhın üstünde de kırmızı üzüm, biraz peynir ve ekmek var. Dayanamayıp yedim. Sonra bana bir tatlı uyku uğradı ki sormayın! Biraz uyumuşum. Sert bir sesle uyandım. Girdiğim ev, meğer eski bir komiserinmiş. Bahçıvan nalbura kadar gitmiş, kapıyı da açık bırakmış. Yağmura yakalanınca hemen dönememiş. Komiser aksi adamın biri, tutturdu haneye tecavüz diye. Utanmadan bir de yemek yemişmişim. Anlatamadım derdimi, sonrası malum.”

”Sende de amma talih varmış be babalık, yemedin ya adamın evini!”

”Sorma kızım, sorma. Bir de neymiş, eğer orada para olsaymış onları da çalarmışım. Potansiyel bir suçluymuşum ben. Asıl o yüzden cezalandırılmalıymışım.”

Kadın bir sigara daha yaktı. Şair yerinden fırladı:

”Ben bunun şiirini, yok yok öyküsünü yazarım. Adı da… Yağmur, muhtelif zamanlar… Üzüm ve açlık…”

”Sırası mı şimdi?” diye azarladı onu kadın.

”Bu deli oğlanı anladık da, sen ne yaparsın, nerede yaşarsın kızım?” diye sordu Evsiz Adam.

”Orospuyum ben babalık, daha kibar söylersem ‘’hayat kadını’yım.” Bir kahkaha patlattı. Yerinden kalktı. Anlatmaya başladı:


”Aslında benim hikâyem, memleketin farklı yerlerinde yaşanır durur. Sadece ismi değişir kız çocuklarının… Gücü bize yeten bir baba, varlığı yokluğu belli olmayan zavallı bir anne, her bok püsürü kendine hak gören ama beni eve hapseden dört abi. Bir gün bizim ihtiyar geldi, dedi ‘seni yan komşuya vereceğim, on bin liraya.’ Ederim buymuş meğer. Kabul etmedim, bütün abilerim giriştiler bana. Anamda çıt yok. Yara bere içinde yerde sürünürken baktım anama, gözünde yaşlar, böyle sessiz sessiz, içine içine ağlıyor. Dedim, ‘o sümsük oğlanla hayatta evlenmem, ölürüm daha iyi.’ Haftalarca eve hapsettiler beni. Bir gün bir yolunu buldum, kaçtım İstanbul’a. Sonrası malum, sonrası ‘Arabesk…’ ”


Evsiz Adam daldı gitti. Alçak sesle, kader işte kızım, kader, diye söylendi.


Şair, dikkatle dinliyordu. Hristo ise iki elini bastonuna yaslamış, gözlerini açıp dudağını büzmekle yetinmişti. Evsiz Adam, ”özlüyor musun onları?” diye sordu.

”Bir tek anamı… Haber yolladım, gel yanıma, sana misler gibi bakarım, dedim. Çekme o heriflerin kahrını dedim. O da özlermiş beni ama babamdan korkarmış, gelemezmiş. Gelse de utanırmış benden. Anlamaz ki, o sümsükle evlensem daha mı iyiydi? Beni para karşılığı satın alan sevmediğim bir adama açsaydım bacaklarımı, daha mı namuslu olurdum ha? Oysa şimdi canımın istediği adamlarla yatıyorum. Ben de artık kaliteli orospulardanım.”


Kederli havayı dağıtmak istiyordu. Rujunu tazeledi. Şair’e yanaştı:

”Ee Şair, benim için bir şiirin yok mu?”


Şair bu anı bekliyormuş gibi kadının önünde diz çöktü. Boğazını temizledikten sonra okumaya başladı:


Köprüdeki Maria Magdelena

Ay ışığı altında

Görürüm seni,

Göğün şefkatli tanrıçasını.

Beyaz bir kısrak olursun geceye

Saçların dolanır ağaçlara,

Ve gözlerin kalır duvarlarda.

Bir hancı uğurlar seni.


Evsiz Adam ve Hayat Kadını Şair’i alkışladılar. Kadın, Şair’in yanağına bir öpücük kondurdu.

Hristo bu işsiz güçsüz oğlanı uzaktan tanırdı. Bi’ halta yaradığı yoktu. “Lakayt” bir ailesi vardı. Ne bok yedikleri belli değildi. İstifini bozmadı.

Deli’nin sesi duyuldu:

”Yüzme bilmeden dolaşırım çıplak ayakla, yüzme bilmeden çıplak ayakla!”

Şair, sessizliği bozdu.

”Siz, hep bu bankta yaşamıyordunuz ya, yok mu gidecek yeriniz? Ne bileyim eşiniz dostunuz!”

”Aslında eskiden küçük bir plakçı dükkânım, üst katta da karımla birlikte oturduğum bir evim vardı. Dükkâna giren çıkan eksik olmazdı. Sonra ne oldu bilmiyorum, kimse gelmez oldu. Yani bazen anlamazsın, sadece olur. Karım da gidince dibi boyladım. Şimdi buradayım işte.”

”Tanrım, ne trajedi” dedi Şair.

”Alo, Aysel Abla, kız sen misin? Ha, olmaz anam o herif, ay olmaz dedim be! Hadi anam, kapattım.”

Yine telefonu çaldı. Açtığı gibi bir kahkaha patlattı:

”Kudurdun mu be bu saatte, ha ha ha… Tamam aslanım. Ben şimdi parkın oradayım. Çıkıyorum caddeye, ne, yakınlarda mısın? Geliyorum hemen, tamam hadi bayy!”

Hepsini tek tek öptü:

”Hadi eyvallah babalık, geleceğim ha yine! Dikkat et kendine!”

”Hayırlı işler kızım” dedikten sonra kendi kendine güldü. Hristo da bu akşam ilk kez gülmüştü. Geç olduğunu söyleyerek kalktı. Gelini birazdan torununu okula götürecekti. ‘Sabah poğaça almak için çıktım’ diyecekti. Yavaş adımlarla uzaklaştı. Yaşlı adam Şair’e döndü. Dalmıştı. Bir şeyler düşünüyor gibiydi. Yine yerinden fırladı:


”Tanrım! Ne hikâyeler! Bu gece bir milat! Şairliğime yazarlığı ve romancılığı da ekleyebilirim. Hemen eve gitmeliyim. Evet, evet yazmalıyım, yazmalıyım, unutmadan, satırlarca. Hoşça kalın köprüdekiler, evsizler, banklar, fahişeler…”

Evsiz Adam ”deli oğlan” diye güldü. Sonra bankta, derin bir uykuya daldı. Deli, oynaya oynaya köprünün üstünden geçiyordu.

”Gökkuşağını birleştirdim, oh, oh oh, tek renk elde ettim, oh, oh oh! Gökkuşağını birleştirdim, tek bir renk elde ettim! Yandan, ortadan, soldan, sağdan…”

Sesi giderek uzaklaştı. O sırada iki polis memuru, adamı kontrole geldiler.

”Uyuyor bizim ihtiyar. Yahu ne itaatkâr adam, her geldiğimizde şu bankta kıvrılmış yatıyor. Canı da mı sıkılmaz hiç?”

”Ne yapsın garip, güvenimizi boşa çıkarmak istemiyor. Niye sıkılacakmış, sen kendi haline yan!”

Uzaklaştılar.

Güneşli bir bahar sabahıydı.


1 Yorum

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
Misafir
09 Şub
5 üzerinden 5 yıldız

Harika

Beğen
bottom of page