Hamam'da
- Selcan Kırnal

- 5 Eyl 2023
- 3 dakikada okunur
Sevdalar çağı dönsün
dönsün geri gelsin
Rimbaud
Aşk.
Savaşta ve barışta,
Hastalıkta ve sağlıkta,
Otel odasında , barakada,
Barikatta, bir hamam taşında,
her zaman her yerde kendine taraftar bulmuş, romalıları ve diktatörleri bile ele geçirmiş, korkusuzca yaşanmaya devam edecek engellenemez bir harekettir.
Arz ederim.
Şimdi indiriversem şu peştamalını Nihat. Buralar hep aaa! olur. Kasavetten kasvete düşen tek bir a, köprücük kemiğine süzülen, benden bir inilti olur. Güzel gövdene tasla döktüğüm şu sular, sol baldırına yaptırdığın yeni dövmene kondurduğum öpücük olur. Ensendeki soluğum, dün karımı öptüğüm ağzımdan, senin uzun parmaklarında yankılanan çığlıklarım olur.
Hayâ ve haya. Sözcükler. Bir şapka bile neleri değiştiriyor, görüyor musun? Görkem Bey’in Gündüz Düşleri. Göbek Taşı’nda Gündüz Düşleri. Düş.
Bütün ofis, neden bizi baş başa bırakmaya uğraşıyor Nihat? Senin karınla benim karım, neden hiç yüz yüze gelmiyorlar dersin? Biliyorlar Nihat. Sessizce biliyorlar. Bir türlü doğru yerde kullanamadım şunu, diye hayıflandığın hissikablelvuku var ya, bu o da değil. Biz’den biliyorlar. Biz. B i z. Biliyorlar işte. Erkan, bu hamama gelme işini neden ayarladı dersin? Tatsız hayatlarına yeni bir dedikodu malzemesi eklemek için. Nasıl da yıkıyorlardı birbirlerini. Görkem Nihat’ın ağzına düşecekti oğlum, demek için. Etrafındaki safralara, bak sen şu ibnelere, dedirtmek için.
Sol kulağım daha az duyuyor diyorum ya, külliyen yalan. Sana daha yakın olabilmek için. Biliyorum. Sen de yapıyorsun. Güya bilgisayar ekranından bir şeyler gösteriyorsun bana. Nasıl oluyorsa bacağıma dokunuyorsun. Ben de her seferinde gömleğimi dışarıda bırakıyorum. Bilerek ekrana doğru daha fazla eğiliyorum. Belini üşüteceksin, annen öğretmedi mi sana, deyip daldırıveriyorsun elini kuyruk sokumuma kadar.
Ah Nihat.
Sınırı bir aşsan.
Salsan artık şu şaha kalkmış, çiftlik kaçkını görkemli atını!
Kaskatı olmuşum, Yaren hiç anlamıyor masajdan, şu omuzlarımı bir ovsan yakışıklı mesai arkadaşım, diyeceksin yarın. Biliyor musun Nihat, ben de anlamam. Günce de istiyor ağrıyan beline masaj yapmamı ama ben mızmızlanıyorum. Yarın bir masözle buluşacağım. Senin için.
Şimdi, indiriversem şu peştamalını Nihat. Hamam tasını fırlatsam yere, fışkıran su çil yavrusu gibi dağıtsa herkesi, dünyanın orta yerinde aşk için ağlayanlar ve biz kalsak. Ellerim yönünü kaybetse, iki günlük sakalından şikâyet etse yanaklarım, dilim kasık çizgindeki terin tadını bilse... Çağıralım Nihat, sevdalar çağını, hazzın yasaksızlığını ve zamansızlığını aşkın. Şimdi.
*
Hanene ay doğacak Suzan. Dertlerini arkaya atacak, ferahlayacaksın. Balık falan görmüyorum ben, hayır, sen benzetiyorsun. Fil dersen, o var işte. Ömrüne bolluk. Şu küflü kazma, boşandığın kocan olacak… Üç vakte kadar da yedi vakte kadar da yolun yok… Eski Türkçe yazın silinmiş, adağın kabul olmamış, olsun, bekle sen… Sahi diyorum, yeni taşındığın bu mahallede, hanene ay doğacak.
Ben mi, ben çok uzaklaşamam ki buradan. Yoksa pilavın dibi, bacak aramın sarmaşığı tutar. Kalbimin içi göz göz olur, maazallah, seni göremediğim yerlerden düşerim.
Gör bak. Sen Kuaför Nejla’nın, ben annemin yanında yaşlanacağız. Ben, ‘’kaldın başıma, gelmiş kırk beşine, kimseleri beğenmiyor haspam,’’ diyen annemin ağız kenarında gezinip duracağım. Sen kadınların kırıklarını süpüreceksin. Bir kuş havalanır mı telvenin içine, sanmam. Balık kavaktan inerse, belki.
Mutlaka duymuşsundur bana Pimpirikli Şermin dediklerini. Kimseyle tokalaşmam, kimsenin elinden bir şey yemem. Çamaşır suyu dökmediğim tuvalete oturmam. Hele pandemiden sonra... Kaldı ki böyle hamama gelmek… Ama sen çağırınca...
Saçlarımı kendim keserim yıllardır. İçime sinmez herkeslere kullanılan makaslar, havlular… Ama…yarın...Saçımı sen yıka, sen kes Suzan. Razıyım mikroplarla haşır neşir olmaya. Yeter ki avuç içlerinden biraz buğday rengi sürülsün kavruk tenime. Şıp şıp nefesin dökülsün geniş alnıma. Sen saç derime masaj yaparken yüzümü çeviriverirsem, yanlışlıkla elini bile öpebilirim belki. Sonra uzun saçlarımı kısacık yapmaya karar veririm. Birlikte yeni bir model seçeriz Google görsellerden. Ama sen yine de çekinirsin saçımı fazla kesmekten. Önce keseceğin tutamları gösterirsin bana, ben de biraz daha kısalt Suzancığım, derim. Biraz daha yukarı çık. İki parmak daha, iki parmak, bir parmak, daha, daha, daha da, yukarı çık, evet, evet böyle iyi. Ensem rahatladı.
Yarın öğlende, gireceğim dükkâna. İçeridekilerle uzaktan selamlaşacağım. Diyeceğim ki, artık gözlerim iyi görmüyor. Saçımı sen kes Suzan. Titiz kadınsındır sen. Alınma bana Nejla.
Eve gidince bir fincan daha kapatayım senin niyetine. İnternetten biraz daha araştırma yapayım. Terimleri, sembolleri, bu işin ıncığını cıncığını güzelce öğreneyim. Ben anlatırım, sen ağzımın içine düşersin. Ben anlatırım, sen biraz daha ağzımın içine düşersin. Çatlamış dudaklarından göğsüme düşen ballar peteklenir. Belki yeni diktiğim elbisemin aynısından kendine istersin de kalçalarında toplu iğneler yürütürüm. O güne kadar, bu görüntüleri aklımın bir köşesine iliştiririm.
Ah, yarın saçımı sen yıka Suzan.






Yorumlar