Handan'ın On Günü
- Selcan Kırnal

- 3 Eki 2023
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Şub 2024
Böyle sürüp gitmesin. Bir şeyler olsun istiyorsun. Dün de istemiştin. Her gün eve dönmekten başka bir şey. Etini kemiğinden ayıran bir şey. Mutluluğa ulaşmadan önceki o son yokuşta içini titreten bir şey. Sıradan bir şey.
Mahallede yangın çıksın, bir sokak röportajına denk gel ya da birden hafızanı kaybet mesela, uyandığında Latinceyi sular seller gibi konuş. Hiç düşünmeden haritada Saint Helena’nın yerini göster. Bir şey. Olmuyor.
Vaktinden önce uyanıp alarmı kapatıyorsun. Önce parkeye bulaşmış çam balına ardından ölü bir sineğe basıp banyoya gidiyorsun. Gece pijamalarını giymeden üstündeki lekeli giysilerle atmıştın kendini yatağa. Mastürbasyon yaptıktan sonra ellerini yıkamadan uyumuştun.
Mısır gevreğine biraz daha badem sütü koyuyorsun bu sabah. YouTube reklamlarına dayanamayıp kapatıyorsun izlediğin diziyi. Kısa şort içine külotlu çorap ve üzerine beyaz gömlek giymeye karar veriyorsun. Alelacele hazırlanıp çıkıyorsun evden. Otobüs kartını unuttuğunu hatırlayıp geri dönüyorsun. Adımlarını hızlandırıyorsun. Bir pinçik tuğla takılıyor ayakkabının altına. Bir süre turuncu çizikler üzerinde yürüyorsun. Şimdi tüm hıncını-
Gökyüzü bir gürlese rahatlayacak gibi. Bu karanlık canını sıkıyor. Otobüste körükte dursan bile sırtını yaslayamayacak olman da. On bir durak boyunca kimsenin sana yer vermeyecek olması da. Bu kent yaşanılır değil artık ama sen de pek iç açıcı sayılmazsın.
İki yüz kişi ile birlikte çalıştığın kocaman odanın kapısından girdiğinde tüm hatların kesilmiş olmasını umuyorsun. Bugün kimsenin sorun çıkarmamasını. Ya da kocaman bir pitonun her şeyi yutmasını. Birden herkesin konuşamaz olmasını. Kulaklarının patlamasını.
Her zamankinden daha meşgulsün. Mesaini bitirip Gözde ile buluşmak için can atıyorsun. Haftalardır dışarı çıktığın yok. Ay sonunu zor getirdiğini kimselere söylemek istemiyorsun. Canın cinli kokteyller içmek istiyor ama sen fıçı biraya talim edeceksin bu gece de. Önce telefonundan bakiyeni kontrol edeceksin. Ekstrene bir göz atacaksın. Ama hesabı ödemek isteyen Gözde’ye çaktırmadan yapacaksın bunları. Selfie çeken kalabalık bir grubun arkasında istemeden kadraja gireceksin.
“Link kaydırmacı” diye dalga geçtiğin influencer arkadaşın yine anın tanıdı çıkaramadan her şeyi kaydetmek zorunda hissedecek kendini. Ama seversin sen Gözde’yi. Gülerken gözleri kaybolan herkesi sevdiğin gibi. İki ay takıldıktan sonra seni ghostlayan Andaç gibi. İsme bak, şerefsiz puşt, diye söyleneceksin sigaranı içerken. Daha yüz yüze görüşmeden seni telefondan engelleyen o gamzeli çıtıra söveceksin Hilal’in yanında. O da seni teselli edecek. “38 yıllık kallavi bir kevaşe olarak söylüyorum, 5 santimlik çüküyle sana yetemeyeceğinden korktu yavşak”, diyecek etli dudakların ısırarak. “Mis gibi hatunsun, siktir et şu götsüzleri.”
Sen günden güne azalan hevesinle yaşamaya devam edeceksin. Kolunu kaldırmaya halin kalmayacak ama çağrı merkezinde çalışmanın gereklerini eksiksiz yerine getireceksin. Bu ay sesin daha fazla kısılacak ama daha çok prim alacaksın. Takım liderinin gözüne gireceksin. Yanıtını bilmediğin bir soru geldiğinde, zaman kazanmak için kısa aralıklarla, bilgilerinizi kontrol ediyorum, diyeceksin en kibar sesinle. Bazen müşterilerden küfür yiyeceksin ya da sesinden bile tahrik olanlar çıkacak, aldırmayacaksın.
Rapor almaya gittiğin sağlık ocağında bir ebenin seni kenara çekmesiyle HPV testi yaptıracaksın. Canın hiç acımamasına rağmen eski travmaların depreşecek, işlem sırasında iki bacağını birleştirme ihtiyacı duyacaksın. Neredeyse kusacak gibi olacaksın. Bir süre sedyede uzandıktan sonra dışarı atacaksın kendini. Nefesin daralacak, panik atak geçiriyorum zannedeceksin. Bir AVM tuvaletinde yüzünü yıkayacaksın. Kadınlar yüzüne bakacak. O gün annene söz verdiğin için eski evine akşam yemeğine gideceksin. Annenin beyaz aşı izine takılacak gözün. Kendi kolundakini yoklayacaksın. Hiçbir şey olmamış gibi önüne konulan taze fasülyeyi yiyeceksin. Ses olsun diye açılmış televizyon ekranından savaş görüntüleri geçecek.
Annen gözlerinin kızarıklığını fark etmeyecek, baban öleli bir sene olmasına rağmen onun yokluğuna alışamadığından dem vuracak, kendi yasına gömülecek. Sen bulaşıklar kurumasın diye tabakları makineye yerleştireceksin. Plastik kapları elde yıkayacaksın.
Doğum gününden birkaç gün önce testinin pozitif olduğunu öğreneceksin. Tam kapıdan çıkmak üzereyken gelen telefonla çantanın sapı omzundan düşecek. Hep filmlerde gördüğün sahneyi bu kez sen yaşayacaksın. İlçe Sağlıktan arayan kadının sesi giderek boğuklaşacak. İlk cümleden sonrasını anlamakta güçlük çekeceksin.
Öncelikle sakin olmalıymışsın.
HPV testinin pozitif çıkması, kanser olduğun anlamına gelmiyormuş.
Vakit kaybetmeden bir onkolog jinekoloğa başvurmalıymışsın.
İstersen onlar senin adına üniversite hastanesinden randevu alabilirlermiş ama bayram sonrasına kalırmış.
İlk günler kendini yuvarlak bir virüsten ibaret göreceksin. HPV. Bu büyük harfler aklından hiç çıkmayacak. Hemen araştırmaya koyulacaksın.
Bu çok sık karşılaşılan bir hastalıkmış. Kesin tedavisi olmasa da vücuttan kendi kendine atılırmış. Her 10 kadından 8 inde görülürmüş. Aslında grip gibi bir şeymiş ama pek konuşulmuyormuş. Devlet aşı ücretini karşılamıyormuş. “Bulaştı” demek yanlışmış.
Bir sürü podcast dinleyeceksin. Ekşi sözlüğe girince, özellikle HPV’li kadınlar hakkında yazılanlara hayret edeceksin. Bu konuda yine çokbilmiş erkeklerin ikiyüzlüce fikirlerini, hakaretlerini okuyacaksın.
Sonra toparlanacaksın. Bunu, sıradaki zorlu bir challange kabul edeceksin. Gözde daha önce reklamını yaptığı iyi bir doktordan randevu alacak senin için. Hilal’le birlikte seni hiç yalnız bırakmayacaklar.
Tüm bunlar olup biterken sigarayı bırakıyorsun. Çok istediğin o dans kursuna yazılıyorsun. İzin günlerinde punch işlemeye başlıyorsun. Bir süre kimseyle sevişemeyeceksin ama aldırmıyorsun. Hiç durmuyorsun, durursan düşünmeye başlarsın.
Doktor seninle çok ilgileniyor, her sorunu bıkmadan usanmadan yanıtlıyor. Senin sivilce zannettiğin siğilleri yakıyor. Uyku düzenine dikkat etmeni, mor renkli sebze ve meyveler yemeni, sigarayı bırakmanı ve stresten uzak durmanı salık veriyor. Smear testi yaptırıyorsun. Kolposkopiye gerek kalmaması için dua ediyorsun. Tanıdığın bütün kadınlara, senede bir kez kontrole gitmelerini hatırlatıyorsun. Sen bunu yapmayı ihmal ettiğin için pişmansın.
Yattığın erkekleri düşünüyorsun. Tam koruma sağlamasa da prezervatif kullanmadığın günlere lanet ediyorsun. Şu barmenden şüpheleniyorsun. Belki de son-Olasılıklar dönüp duruyor kafanda. Tek partnerli olmadığın için kendini suçluyorsun. Bunun sadece çokeşli insanların başına gelmediği gerçeğini ıskalıyorsun. Ne olurdu doğru düzgün bir adamla tanışsaydım, sadece onunla olsaydım, fesleğenli makarna yapıp Seinfeld izleseydik birlikte, diye hayıflanıyorsun.
Doktorunun smear testinin temiz çıktığını söylemesiyle rahatlıyorsun. Hücre bozulması yokmuş. Artık altı ayda bir kontrole gidecekmişsin. Bunu da atlattın be koca yürekli Handan, diyorsun kendine. Ekonomik darboğaz bile canını sıkamıyor bir süre. Gözde ve Hilal’i davet ediyorsun evine. Şarap içip bol bol dedikodu yapıyorsunuz. Ne olursa olsun iyi bir savaşçı olduğuna inanıyorsun. Dünyaya düşmüş ilk Amazon tanesi. Yarın anneni aramaya karar veriyorsun.






Durma, yaz gönlünce! Kalemin bitene, görmeyi bırakana, duymayı gerçekleştiremeyene kadar yaz!
Çünkü yazdıkça daha da sen oluyorsun!
Yazmak, sana yakışan en güzel eylem!
Nezihe M. gibisin. Sayınız daha da artar umarım.
Sen hep yazmalısın...