Profilimde Gassal Olduğum Yazmıyor
- Selcan Kırnal

- 7 Şub 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Nis
Ben sessiz bir evde büyüdüm. Başımıza gelebilecek her şey, gürültü patırtı kopmadan halledilirdi. Babamın Kur’an okurken dudaklarının kıpırdanışı, abdest alırken avuç içini üç kere ağzına götürüşü, bileklerini ovalarken suyun ona eşlik edişi, annemin elinden havluyu alışı... Tüm bu gündelik işler tam bir sükunet içinde olup biterdi. Şimdi bakıyorum da ben bu sessizlikten sevgiyi bulup çıkarmayı öğrenmişim meğer. Saçlarım kendiliğinden sola dönük olduğu halde ben birkaç tutamı ısrarla diğer tarafa yatırırdım ki babam tütün kolonyası kokan elleriyle dikelmiş telleri usulca düzeltebilsin.
Babam anneme aşıktı, biz beş kardeş, bunu bilirdik. Bazen onların etrafındayken görünmez olmaya çalışır, sofrada lokmalarımızı yavaş yavaş çiğnerdik. Birimiz salataya uzanacak olsa çatalın metal kasede çıkardığı ses tüm büyüyü bozacak gibi gelirdi bize. Babam en sonunda dibinde birkaç domates ve marulun kaldığı kaseyi kafasına diker, her seferinde abı hayat içmiş gibi şükrederdi. “Artsın, eksilmesin, taşsın, dökülmesin, gerisi kesilmesin, hep afiyetle yensin, elhamdülillah,” demesiyle abim ve üç ablamla sofrayı toplamaya davranırdık. Ardından en büyük ablam iki fincan köpüklü Türk kahvesi pişirirdi. Annem, babamın yanına oturur, ikisi divanda göz göze saatlerce sohbet ederdi. Bazı akşamlar annemin, babamın kolunu sakince çimdirdiğini görürdüm. Ardından annem kıpkırmızı olmuş yanaklarıyla yere bakar sonra ikisi bir kez daha göz göze gelirlerdi. Böyle günlerde odalarımıza çekilmemiz gerektiğini anlar, banyodan gelen su sesiyle uykuya dalardık.
Babam öldüğünde onu kendi ellerimle yıkadım. Bir yerini incitmekten korkarak, teninde hiç kuru bir yer kalmamacasına. Dualar ede ede, sevgimi fısıldayarak. Beyazlara sardım. Kendi gözlerimle uğurladım. İnandım gittiğine.
Belki bundandır.
Ben bir veda ustasıyım.
Sessiz bir lisanın yaratıcısı.
Durmayı iş edinmişimdir ben. Hiçbir şey yapmadan öylece durup susmayı. Biri beni dürtene kadar. Ruh nedir, bedenden öylece ayrılıveren bir kuş tüyü hafifliği midir yoksa tonlarca yükün ağırlığı mıdır, insan ölmeden önceki birkaç saniyede ne hisseder, nedamet getirmeye nefesi yetmeyen bir suçlu nereye denk düşer, insan dediğin doğuştan kötü olabilir mi ve böylece uzayıp giden sorularla meşgul ederim durmadan işleyen zihnimi. Bazen kendime verdiğim yanıtları yeterli bulmaz, şüphesiz ki Allah bağışlayandır der, tevekkülün güvenli kollarına bırakırım kendimi. Böyle anlar zordur çünkü benim neşeli tabiatıma terstir böyle susuşlar. Bazen de kendimi siyasi bir çekişmenin içinde bulurum. Laf aramızda moda deyimle ne seküler kesime ne bizim tarafa yaranabildim.
Dalmışım, Yusuf gelmiş bile.
Profilime gassal olduğumu yazarsam, kadınlar benden ürker, kimse benimle date’e çıkmak istemezmiş. Seküler hatunların beni sola kaydırması pahasına meslek haneme “din görevlisi” yazmış Yusuf. İslami evlilik siteleri de var dayı, dedi. O kadar değil beoğlum. Bir Fleabag hikayesi çıkmaz belki buradan ama yani aşkın nereden geleceği de hiç belli olmaz. Kısıtlamayalım şimdi seçenekleri. Bir ölü yıkayıcının yabancı dizi izlemesine şaşırmadığınızı varsayıyorum.
Biriyle eşleşmişim. Yusuf benim adıma yazdı bir şeyler. Bu akşam için sözleştik. Bir restoran varmış. Çok güzel noodle yapıyormuş. Riske atmamış bizimki. Mazallah kadın ciğer sipariş etmeye kalkarsa... Bazen öyle bedenler gelir ki- dağılmış beyin parçalarına benzeyen sebzeleri yiyemem mesela. İşimi sevsem de bunlar nahoş konular.
Kadının daha önce hiç İslamcı bir sevgilisi olmamış. O nedenle ilginç bulmuş beni. Bir din görevlisine göre yakışıklı bile sayılırmışım. Bilmem ki nasıl olur. Ayrı mahallerdeniz. İçki içiyor mu mesela, hadi ben kabul ettim, diyelim de nasıl tanıştırırım bizimkilerle, onun ailesi ister mi beni.
Yani insanlar arasında öyle bir uçurum açıldı ki büyük aşklar bile bunu kapatabilir mi emin değilim artık. Tabii önce birbirimizi görmemiz gerek... Ah benim Ayşe’m. Gül cemalini, güzel huylarını sevdiğim. Nasıl özledim seni. Ne olurdu gitmesen... Çocuk ister mi bu kadın, belki istemez, onu nasıl yaparız. Olacak iş mi, yani aslında ben de dinime bağlıyım diyor. Ama istediğim gibi de yaşarım diyor. Yusuf’a uydum, bulaştım bir işe, hayırlısı artık. Tamam modern gassallız da yani bir yere kadar. Kızılcık Şerbeti Ömer de değilim.
Selamünaleyküme “merhaba” ile karşılık verebilir, bozulmak yok ama.
Geç kalacaksın beoğlum. Kes tıraşı.






Durma, yaz gönlünce! Kalemin bitene, görmeyi bırakana, duymayı gerçekleştiremeyene kadar yaz!
Çünkü yazdıkça daha da sen oluyorsun!
Sen hep yazmalısın...